-
1 досуг
boş vakit* * *м1) boş vakit2) → сказ. vakit varдосу́г ли ему́ гуля́ть? — gezip tozmaya vakti mi var?
••на досу́ге я... — boş vaktim varken...
-
2 свобода
ж, врзözgürlük; serbestlikсвобо́да сло́ва, печа́ти, собра́ний, сою́зов — söz, basın, toplanma, dernek kurma özgürlüğü
полити́ческие права́ и свобо́ды — siyasal hak ve özgürlükler
свобо́да и необходи́мость — филос. özgürlük ve zorunluluk
свобо́да де́йствий — eylem özgürlüğü, hareket serbestliği
вы́пустить кого-л. на свобо́ду — salıvermek, serbest bırakmak, tahliye etmek
предоста́вить кому-л. свобо́ду вы́бора — birini seçmekte serbest bırakmak
позна́ть вкус свобо́ды — özgür olmanın tadını tatmak
свобо́да прохо́да че́рез проли́вы — boğazlardan geçiş serbestliği
••на свобо́де (на досуге) — boş vakit olduğu zaman
-
3 пустой
1) boş; (içi) kof ( полый)пусто́й дом — boş ev
пуста́я бо́чка — boş fıçı
пло́щадь была́ пуста́ — meydan boştu / ıssızdı
казна́ была́ соверше́нно пуста́ — hazine tamtakırdı
в за́ле не́ было пусты́х мест — salonda boş yer yoktu
2) ( ограниченный - о человеке) darkafalı3) ( бессодержательный) boş; kuruпуста́я жизнь — boş bir hayat
пуста́я тра́та вре́мени — boşuna vakit harcama
пусты́е слова́ — boş sözler
пусты́е разгово́ры — içi kof / boş konuşmalar
пусты́е обеща́ния — boş / kuru vaitler
пусто́й фильм — sudan bir filim
пуста́я угро́за — kuru sıkı tehdit
э́то для него́ не пусто́й звук — bu, onun için boş bir laf değildir
••пусты́е щи — etsiz lahana çorbası
пусто́е ме́сто — bir hiç
прийти́ с пусты́ми рука́ми — elini kolunu sallaya sallaya gelmek
верну́ться с пусты́ми рука́ми — eli boş dönmek
-
4 время
saat,süre,zaman* * *с1) zaman, vakit (- kti), sıra; süre; saatсо́лнечное вре́мя — güneş zamanı
ле́тнее вре́мя — yaz saati
ме́стное вре́мя — mahalli saat
по моско́вскому вре́мени — Moskova saat ayarıyla
во вре́мя войны́ — savaş süresince ( всю войну)
во вре́мя дождя́ — yağmur yağarken
в любо́е вре́мя — her zaman; her an
в любо́е вре́мя дня / су́ток — günün her saatinde
в э́то вре́мя позвони́ли — o sırada / derken zil çaldı
где он мог быть в э́то вре́мя? — o saatte nerede olabilirmiş?
за э́то вре́мя — bu süre içinde
до настоя́щего вре́мени — bugüne dek
до после́днего вре́мени — son zamana dek
с того́ вре́мени — o zamandan bu yana
в свобо́дное вре́мя — boş vakitlerinde
у неё нет вре́мени чита́ть — okumaya vakti yok
сейча́с не вре́мя — şimdi bunun sırası / vakti değil
2) ( пора) zaman; mevsimвре́мя жа́твы — hasat zamanı / mevsimi
послеобе́денное вре́мя — öğle sonrası
ночно́е вре́мя — gece saatleri
в ночно́е вре́мя — gece vakti
в ле́тнее вре́мя — yaz zamanında
но́вое вре́мя, но́вые вре́мена́ — yeni zamanlar
вели́кий учёный своего́ вре́мени — çağının / devrinin büyük bilgini
4) филос. zamanпростра́нство и вре́мя — zaman ve mekan
5) грам. zaman••вре́мя от вре́мени — zaman zaman; ara sıra
на вре́мя — bir süre için
взять что-л. на вре́мя — eğreti almak
дать вре́мя на что-л. — mühlet vermek
со вре́менем — zamanla
всё вре́мя — ( постоянно) her zaman; ( непрерывно) durmadan, aralıksız
одно́ вре́мя — bir vakitler / aralık
в пе́рвое вре́мя — önceleri, ilkin
в после́днее вре́мя — son zaman(larda)
в своё вре́мя — ( когда-то) vaktiyle; ( своевременно) vaktinde
в своё вре́мя узна́ешь — zamanı gelir öğrenirsin
в ско́ром вре́мени — yakında
вре́мя - де́ньги — погов. vakit nakittir
всему́ своё вре́мя — herşeyin vakti sırası var
-
5 выбираться
çıkmak* * *разг., несов.; сов. - вы́браться1) çıkmakвыбира́ться из ле́са — ormandan çıkmaya çalışmak; orman kenarına götüren bir yol aramak
2) в соч.я ника́к не могу́ вы́браться в кино́ — sinemaya gitmek için bir türlü vakit bulamıyorum
3) тк. сов.е́сли у тебя́ вы́берется свобо́дный час... — boş bir saatin olsa...
-
6 даром
bedava,cabadan; yok pahasına; boşuna* * *1) bedava(dan); cabadanэ́то он получи́л да́ром — bunu cabadan aldı
2) разг. ( очень дёшево) yok pahasına3) ( напрасно) boşunaда́ром тра́тить вре́мя — boşuna vakit harcamak
он не тра́тил вре́мени да́ром — boş durmuyordu
его́ труд не пропа́л да́ром — zahmeti boşa gitmedi
••э́то тебе́ да́ром не пройдёт — bu yaptığın yanına kalmaz
-
7 чтобы
союз1) için; diye, kiя торопи́лся, что́бы успе́ть на по́езд — trene yetişmek için acele ediyordum
ты что́-нибудь почита́й, что́бы вре́мя не пропа́ло да́ром — vakit boş geçmesin diye oku bir şey
мы присе́ли, что́бы немно́го отдохну́ть — oturduk ki biraz dinlenelim, biraz dinlenmek için / üzere oturduk
2) kiя ему́ сказа́л, что́бы он позвони́л в час — ona dedim ki saat birde telefon etsin
хо́чешь, что́бы он прие́хал? — ister misin gelsin?
пиши́ так, что́бы ка́ждому бы́ло поня́тно — öyle yaz ki herkes anlayabilsin
он не насто́лько глуп, что́бы не поня́ть э́того — bunu anlamayacak kadar aptal değildir
мы не так бога́ты, что́бы покупа́ть дешёвые ве́щи — usuz eşya alacak kadar zengin değiliz
он предложи́л, что́бы э́ту рабо́ту вы́полнили за неде́лю — bu işin bir haftada yapılmasını önerdi
не прохо́дит дня, что́бы не поступа́ли жа́лобы — gün geçmiyor ki şikayet (- ler) gelmesin
сомни́тельно, что́бы он оста́лся дово́лен — memnun kalacağı şüphelidir
3) в соч., → частицачтоб я бо́льше тебя́ не ви́дел! — seni bir daha gözüm görmesin!
чтоб я тебя́ ещё хоть раз взял на охо́ту! — bir daha seni ava getirirsem iki olsun!
См. также в других словарях:
vakit nakittir — zaman çok değerlidir, boş yere harcanmamalıdır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
oturmak — e 1) Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu. S. F. Abasıyanık 2) nsz Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak Bakın, hikâye zordur, acımasız ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ZEVK — Lezzet alma, hoşa gitme, tatma. * Hoş, hoşa giden. Mânevi haz. * Boş vakit geçirmek. Eğlenmek. * Alay etmek. Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti.(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TAZYİ-İ EVKAT — Boş yere vakit geçirme. Zaman harcama. Vakit kaybetme … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
zaman öldürmek — boş şeylerle vakit geçirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
VAKT — (Vakit) Zaman. Saat. Çağ. Mevsim. * Boş zaman. * Geçim. * Fırsat. * Muayyen, belli bir zaman … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
etraf — is., ç., Ar. eṭrāf 1) Yanlar, taraflar Her vakit oturdukları büyücek masanın etrafına yerleştiler. P. Safa 2) Çevre, dolay Meçhul kadın korka korka etrafına bakındı. A. Gündüz 3) Bir kimsenin sürekli ilişkide bulunduğu kimseler, yakınlar, muhit… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaçmak — e, ar 1) Hızla koşup bir yere saklanmak Bir tehlike sezdiğin anda hemen eve kaçarsın. H. R. Gürpınar 2) nsz Kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek Silahını hatta başındaki şapkasını bırakıp kaçıyor. R. E. Ünaydın 3) den… … Çağatay Osmanlı Sözlük
meydan — is., Ar. meydān 1) Alan, saha Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu. Ö. Seyfettin 2) Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri Şehir kapılarının önündeki meydanlarda davul zurna çalınıyor, cirit, bar oynanıyordu. A. H.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ümranlı — sf. Bayındır, gelişmiş Bu enerji, boş Anadolu yu zengin ve ümranlı bir vatan yapmak için hiçbir vakit kullanılmadı. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
KLÜP — ing. Eğlenerek boş olarak vakit geçirmek yahut okumak, konuşmak üzere üyelere mahsus toplantı veya eğlence yeri … Yeni Lügat Türkçe Sözlük